8 Mayıs 2009 Cuma

Kaçak Yazı

Bir odada hapis kaçak spazmlarda midemden boğazıma kadar karıncalanıyor içim… Bastırılmış çığlıklar koleksiyonu bu: orman yangınlarından arta kalan ağaçlar gibi için için yanan öfke bu hâlâ tüten toz duman kasvet. Alamadığım tüm nefeslerin ağırlığı soluk borumu yakan ve haykırılmamış her şeyin birikimi boğazımdaki o koca düğüm. Kabullenmek zorunda olduklarım kovalar ardımdan sanki koşmakla kurtulacakmış gibi ruhum; boşa kürek çekmek büyütür o siniri içimde dalga dalga patlayan. Hemen yan odadadır kaçtığım her şey, aslında bağırmaktır isteğim, tüm köprüleri yıkmak; yapı taşlarından sarmak, aleve vermek beni bağlayan her şeyi; gemileri yakıp gitmektir istediğim; kaçmak değil aslında. Bunları yapamamaktır beni susturup bir evin bir odasında saklanmak zorunda bırakan. Odalarda kaçak spazmların dokusu budur işte: damarlarında cıva dolaşır insanın sanki varlığı buza keser cildin altında; oysa avuçları içinde büyüyen bir ateşi biriktirir kendinden bile habersiz… Üşüdüğüm için battaniye ararım o zaman ve serinlesin diye içim aralanmış bir camdan sarkarım nefes nefese!

Işıklar sığınağına açılır bu pencereler… Hava kaç derece olursa olsun, battaniyemi atıp omuzlarıma, araladığım bu pencereden, ışıklar sığınağına kaçışlarım beni yenileyen; bu ışıltılı kaçamak ve iyot kokusu… Şöyle parmaklarımın ucunda yükselip, açıp kollarımı bırakıversem kendimi boşluğa… Dünyaya göre hafif kalırım çok hafif, ağrımaz o zaman omuzlarım… Artık kanada mı dönüşür pelerin mi olur bilmem omzumdaki tek ağırlık kalan o battaniye, gecenin içinde süzülürken tek yoldaşım olur; o zaman kanatmış pelerinmiş umurumda bile olmaz… Alnıma vuran serinlik kendime getirir beni, bir şey de düşünmem… Hiç düşünmeden ağlarım o zaman yalnız… Soğuktan donunca damlalar kristal olurlar; ışık oyunları dökülür yanaklarımdan; şehrin sokaklarına çarptığı yerde tuzla buz olur benden çözülüp gidenler… Herkes de tılsım zanneder, gülerim o zaman çok gülerim, kuşlar da güler beni görünce, hem yalnız da hissetmem kuşlar da gülerse. Ve bağırırım avaz avaz hem de, çığlık çığlığa… Gökdelenlere çarpıp yankılanır sesim, istediğimden de çok bağırmış olurum böylece susmak zorunda kaldığım her şeyi… Hafiflerim. Dönüp geldiğimde yorgun da olmam artık, her yanımı ağrıtan tüm o ağırlıklardan kurtulmuş olurum, iyot kokarım o zaman sigara değil, dipdiri dönerim geriye, yorgunluğumdan arınmış biçimde…

Tabii yorulmam o zaman ben uçmadım ki battaniye uçurdu beni, bir şeyi de ben taşımadım sonunda, başkası beni taşıdı…


Ece Naz İlkin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

şukela... pek güzel oldu prafo...